Kayıtlar

Mart, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Acaba?

Resim
müzik önerisi:  https://www.youtube.com/watch?v=fLPR3_gGUAE    Bahar tüm ağırlığını attı ve yerleşti artık. Birçoklarının dalga geçtiği 'Merkür Retrosu' nu da atlattık. Yarın ki seçimler de geçse, işler daha da güzelleşecek diye umuyorum.    Uzun zamandan beri ilk kez hayat bana farklı bir yüzünü gösteriyor.    Bu yüzünde gösterişli hiçbir şey yok. Bir insan kendisi olmak uğruna nelerden vazgeçebilir ve en sonunda da neler kazanabilir, onu anlatan bir yüz. Başta delicesine sarsan, sonrasında da huzura erdiren... Kaçtığı her şeyle insanı yüzleştiren sonra da barıştıran...   Hayata kızmak anlamsız. Ya da insanların birbirlerinde doğurduğu etkilerde kaybolup durmak. Sonra da içindeki bütün her şeyi manası olmayan bir şekilde dışarıya atmak. Sanatla uğraşan insanların bir kısmının hastalığı bu belki de. Dışarıya atmak istediği şeyler için fırçasına ve boyalarına ihtiyaç duyan birisiyseniz hele...    Ortalama bir insansanız ve yirmili y...

"Çalışmak için kullanma kılavuzuna ihtiyaç duyan her ürün bozuktur."

Resim
müzik önerisi:  https://www.youtube.com/watch?v=Q3oItpVa9fs   Yine bahar ayları ve havanın dengesizlikleri insanı mahvediyor. Açan güneş, kaçan bulut, gelen yağmur derken, bir de sınav stresleri... Yaşasın kaos. Fakat karamsarlığa yer yok hayatlarımızda. O yüzden de üşenmiyorum bir çay demliyorum hemen.     Öylesine değişik bir koşuşturmaca içindeyiz ki ne işlerimize tam yetişebiliyoruz ne de kendimize diye düşünüyorum. Böyle bir dünyanın içinde bu düşüncelerin önemi yok diyebilirsiniz. Neden kafaya takıyorsun hatta biz hiç böyle sıkıntılar çekmiyoruz da diyebilirsiniz. Ama Dr Seuss'un çok güzel bir sözü var:  “Her kimsen o ol ve ne düşünüyorsan onu söyle; çünkü seni umursayanlar için fark edecek, umursamayanlar için fark etmeyecektir.”      Kısacası gerçekten umursayanlar için düşünmeye, düşünceleri beslemeye devam...     Düşünceme geri dönecek olursak da, öylesine değişik bir koşuşturmaca içindeyiz ki bazen çok ama çok anla...

Tek Çizgi

Resim
müzik önerisi:  https://www.youtube.com/watch?v=RsEoX0FbETI   ' En güçlü iki savaşçı, zaman ve sabırdır.' demiş Tolstoy. Çok güzel demiş de, böyle bir çağın içinde o kadar zor ki zamana yenik düşmemek ya da sabırla harekete geçmek.   Hele de hayatın içinde kaybolma tehlikesi geçiren biriyseniz.   Eskiden anlayamazdım renkleri solan insanları. Vazgeçenleri, korkup kaçanları ve kendine yalan söyleyip duranları... Anlayamazdım.   Şimdi anlıyorum.   Deneyimleri ne kadar ağır olursa olsun bir insan asıl özünü unutunca kaybolmaya başlıyor.   Özünde yatan şey, insanın kalbini en çok huzurla dolduran şey. Onu başlatan ve bitiren şey. Sebepleriyle belki de sonunda varacağın sonuçları. Onu kapsayan şey. O şeyi ona başkası bulduramaz ve.     En acısı da çok az insan özünü hatırlayarak yaşamaya devam edebiliyor.   En acısı da her deneyimin sonunda yapayalnız insan aslında.    Bunu her defasında anlamak, insana k...

Katmanlar

Resim
başlamadan evvel müzik önerisi:  h ttps://www.youtube.com/watch?v=Z2GKAVXzWh0   ' Kişi mutlu olmak için dünyaya gelmez. Kişi mutluluğunu kazanır, her zaman da çektiği acılar pahasına. Bunda hiçbir haksızlık yoktur; çünkü  vicdan , herkesin göze almak zorunda olduğu deneyimler sayesinde elde edilir.'   der  Dostoyevski  Suç ve Ceza'da. Bu sözün üzerine oturdum ve düşündüm.      Zor bir şey insan olmak. Hele de her koşulda her durumda insan kalabilmek. En son dünya gündemine baktığımız zaman görebildiğim en bariz şey, farkındalığına varmadığımız bir sürü gerçek ve manipülasyonlar. Ama onun ötesinde vicdanımızın değeriyle ölçülüyoruz belki de. Bilinç kazanmadıkça, bilincimiz yükselmedikçe  ve bütün bu kazanımla, yükselme çoğalmadıkça dünya gündemindeki olaylar ve konular değişmeyecek gibi geliyor bana.    Tehlikeli varlıklarız çünkü. Tehlikemiz eylemlerimizin ötesinde, ilkelliğimizden bir haber olmamızdan kaynaklanıyo...

Bir Çemberin Çevresinin Çapına Oranı: Pi

Resim
 başlamadan evvel müzik önerisi:  https://www.youtube.com/watch?v=tRk7es3YRB0              Bugün Dünya Pi Sayısı Günü.           Pi sayısı, bir çemberin çevresinin o çemberin çapına oranıdır. Ve bu sayı sonsuza kadar gider.  Belki de pi sayısı bize dair bütün sayı kombinasyonlarını da içinde barındırır. Eskiden olsa 'belki' sözcüğünü eklemezdim. Ama Ali Nesin'in bir konuşmasını dinledikten ve bazı okumalar yaptıktan sonra 'belki' demenin en ama en doğrusu olduğunu anlıyorum. (söz ettiğim konuşmanın linki:   https://www.youtube.com/watch?v=WAL0HA8TYSI&feature=youtu.be )           Benim için Pi sayısı, hayatın kısa bir özeti. Çünkü düşünsenize, belirleyebildiğinizi varsaydığınız iki şeyin oranı asla tam olarak sonunu belirleyemeyeceğiniz sabit bir sayıyı veriyor. Ve bu hiçbir çemberde değişmiyor. Aslında bu epey keskin felsefi bir soruyu da doğuruyor.  Acaba hayatın özünde...

Biz Kadınlar

Resim
 başlamadan evvel müzik önerisi: https://www.youtube.com/watch?v=kG9KSWYg-Jc    Kendini seçebilmenin zorluğunda, eski bir aşkın gölgesinde ve belki de beni bekleyen her şeyin eşiğinde duruyorum bu aralar. Kanatları kırılmış bir kuş gibi hissetmekten alıkoyamasam da kendimi, hayatın vermekte olduğu dersleri teker teker anlamayı seçmek, iyileşeceğim umudunu artırıyor.   Kötü bir şey yapıyor ve birkaç tane sigara yakıyorum.   Sonra bir çikolatalı krema kavanozunu kaşıklıyorum.   Kendime ve seçimlerime kızıyorum.   Sezen Aksu dinliyorum.   Ağlıyorum.   Yetmiyor normal ağlamak. Hıçkırıklarla ağlıyorum.   Gülerek ağlıyorum.   Yastıklara sarılarak ağlıyorum.   Uzun yürüyüşlere çıkıyorum, güneş gözlüğünün arkasından ağlıyorum.   Aynı,dalga geçtiğim dizi oyuncuları gibi duşta ağlıyorum.   Uyumadan önce ağlıyorum.   Uykumda ağlıyorum.   Uyanınca ağlıyorum.   Durmayacak sanıyorum, hiç bitmeyecek, d...

Yüzleşme: Kimdik, Nerdeydik, Nedendik?

Resim
başlamadan evvel müzik önerisi: https://www.youtube.com/watch?v=9z3jCiCrsx0 Komikti insan. Sadece ama sadece komikti. Bazen bir küçük selamı sakınıyorduk birbirimizden, bazen olduğumuzu kişiyi, çoğu zamansa gerçeklerimizi. Kimdik, nerdeydik, nerdendik? Önemi var mıydı içine saklanıp durduğumuz kimliklerin arkasında, bu soruların? Bazen bu soruları keşke sorsa herkes diye düşünüyorum. Sonra da durduruyorum kendimi. Çünkü biliyorum ki, imkanı yok. Hayatın ana teması zaten bu. 10 sene sonra, 20 sene sonra görebildiklerimi onlar da görecekler. Yüzeysel ilişkilerin, varmışla yokmuş arasında geçen diyalogların, üçüncü kişilerin, en sonunda süsleyip durdukları ve bir üstünlükmüş gibi sergiledikleri bedenlerinin ve gençliklerinin ne kadar boş olduğunu görecekler. Hazırlanmak lazım oysa hayata. Derinlikleri düşünerek, araştırarak, öğrenerek, deneyimleyerek, kendinle yüzleşerek.  Ne güzel söylemiş Bukowski: ' Bir şeylerin peşinde koşturup duruyorlar. İnsanın kendi ile yüzleşme korkus...

Hazırlanmak

Resim
başlamadan evvel müzik önerisi:  https://www.youtube.com/watch?v=_Pv5CLDA7wg Hayat bizi zorladığında aslında bir şeyler anlatmak istiyor derler ya hep. 21 yıllık hayatımın tamamında ne zaman çıkmazlar gelse karşıma, ne anlattığını anlayabilmek adına çabaladım hep. Ve bu çabanın sonunda kendine kızmaya başlıyor insan. Duygularıyla savaşıyor. Hayal kırıklıklarıyla özellikle. Ama uzun zamandır ilk kez şunu fark ettim. Bütün bu savaş, bütün bu mücadele algılarımızla alakalı esasen. Eğer biz hayal kırıklığını çoğaltıyorsak, hayal kırıklığının bir emsali haline geliyoruz. Eğer biz umutsuzlukla harekete geçiyorsak hayatımızı umutsuzluk kaplamaya başlıyor. Eğer hazır olmadığımız bir şeye kendimizi hazırız diye kandırıyorsak, hayat bizi savuruyor. Öyleyse hazırlanmak gerek. En başta hazır olmak gerek. Bunun için de eksikliklerimizi ve hayatın gerçeklerini göz önünde bulundurmak gerek. Bir tohum olarak yola çıkıyorsak yolun en başında, bir anda ağaca dönüşemeyiz. Meyve verebilmek için b...

En Dış Kulvardan

Resim
başlamadan evvel müzik önerisi:   https://www.youtube.com/watch?v=8QmdTSbz1dQ    Herkesin ama istisnasız herkesin bir olduramadığı vardır.  İşidir bu bazen. Kendini kandırıp durduğu yaşantısıdır. Umutsuzluğudur. Aşkıdır. Akademik hayatıdır. Ne olduğu önemsizdir. Herkesin ama istisnasız herkesin bir olduramadığı vardır. Öyle anlarda öyle bir dibe vurur ki insan, bir daha asla ama asla su yüzüne çıkamayacağını düşünür. Boğulmaya başlar. İradesi sarsılır. Umutları kırılır. Yaşama sevincini, inancını kaybeder. Kendi cehennemine dört parmak yaklaşır.   Anlayamaz, kavrayamaz, yakınsayamaz. Ne ağır gelir insana bu kadar? Nasıl yaklaşır kendi dibine? Ya da bu algıya, bu olduramama haline nasıl bürünür insan?   Bunu sorguluyorum günlerdir. Kendi cehennemine yaklaşmış olan herkes gibi.   Çelişiyorum. Akamıyorum. Üretemiyorum. Anlayamıyorum. Anlaşılamıyorum. Kanatlarım kırılmış adeta uçamıyorum. Hep umudu yazmış olan ben artık hücrelerimde umudu hissed...