Acaba?

müzik önerisi: https://www.youtube.com/watch?v=fLPR3_gGUAE

   Bahar tüm ağırlığını attı ve yerleşti artık. Birçoklarının dalga geçtiği 'Merkür Retrosu' nu da atlattık. Yarın ki seçimler de geçse, işler daha da güzelleşecek diye umuyorum.
   Uzun zamandan beri ilk kez hayat bana farklı bir yüzünü gösteriyor.
   Bu yüzünde gösterişli hiçbir şey yok. Bir insan kendisi olmak uğruna nelerden vazgeçebilir ve en sonunda da neler kazanabilir, onu anlatan bir yüz. Başta delicesine sarsan, sonrasında da huzura erdiren... Kaçtığı her şeyle insanı yüzleştiren sonra da barıştıran...
  Hayata kızmak anlamsız. Ya da insanların birbirlerinde doğurduğu etkilerde kaybolup durmak. Sonra da içindeki bütün her şeyi manası olmayan bir şekilde dışarıya atmak. Sanatla uğraşan insanların bir kısmının hastalığı bu belki de. Dışarıya atmak istediği şeyler için fırçasına ve boyalarına ihtiyaç duyan birisiyseniz hele...
   Ortalama bir insansanız ve yirmili yaşlarınızın başındaysanız yanlış birine aşık olmak, yanlış bir üniversite bölümünde okumak, doğru insanlarla karşılaşınca onları uzaklaştırmak için her şeyi yapmak, sürekli yeri tırmalamak ve deneyimlerin ortasında kaybolmak işten bile olmuyor. 
  Fakat beni en çok üzen şey ise dinlediğimiz hikayelerde ya da izletilen filmlerde hiçbir zaman böyle anlatılmıyordu olaylar.
  O yüzden aklıma hemen sözlerini Sezen Aksu'nun yazdığı zamanında Rengin'in seslendirdiği meşhur  'Aldatıldık' şarkısı geliyor.
 ( https://www.youtube.com/watch?v=cbLp3GNjfd0 )

Bize neler neler öğrettiler
Sevdalar üstüne
Aldatıldık aldatıldık
Sevda böyle değil
Ne masallar ninniler
Söylediler dünya üstüne
Aldatıldık aldatıldık
Dünya böyle değil
Ufalana ufalana kaç kuşak
Eridik bu yollarda
Kimimiz yerle yeksan
Kimimiz zor ayakta
Kolu kanadı kırık kuşlar gibiyiz ayrı diyarlarda
Bize saadet nasip şimdi uçuk rüyalarda
Kolu kanadı kırık kuşlar gibiyiz ayrı diyarlarda
Bize saadet nasip şimdi uçuk rüyalarda.     
  O kadar isabetli yazmış ki Sezen Aksu bu sözleri. Bu sözlerden sonra insan tek bir soruya takılıp kalıyor: 'Öyleyse gerçek sevda nerde?' 
-Şu anda aramadığımız her yerde.
  diye cevaplamak geliyor içimden bu soruyu. Çünkü hakikat bu. Sevdayı kendimizde aramıyoruz, varoluşumuza bakmıyoruz. Sonra kıyafetlerine, görüntüsüne ya da bizi uyarıp uyarmamasına göre seçtiğimiz başka bir faniye 'Acaba?' sorusuyla yaklaşıyoruz. Ardından da yüzüncü defa hayal kırıklığına uğrayınca 'Ben hatayı nerde yapıyorum ya?' diyoruz. Bu defa da ben bize 'Acaba?' demek istiyorum. 
   İnsan kendisini tanımadıkça, kendi zaaflarını, eksikliklerini bilmedikçe sevdaya kavuşması mümkün mü? Hadi kavuşsa diyelim, daimi olması mümkün mü? 
   
   Dişiler bu kadar bilinçsizken, erkekler bu bilinçsizlik düzeyini arttırırken, klişeleşmiş baloncuklara hapsolmuşken imkansız...
   Ama şu mümkün, o baloncukları patlatmak ve: Gerçeklere kavuşmak.
   Kimse mükemmel değil. Asla da mükemmel olmayacak. 
   Kimse vazgeçilmez değil. Asla da vazgeçilmez olmayacak.
  
   Ruh eşiniz falan da yok. Tam uyum diye bir şey de yok.
  
   Ama insanın kendisiyle kurduğu sağlam bağ diye bir şey var. Üstelik bu bağ başkalarının varlığından ve yahut yokluğundan etkilenmiyor. Hayata bağlıyor çünkü.

   Ve hissettikleriniz, kendinize kattıklarınız, gözlemledikleriniz, en sonunda da bir gün taşlar yerine oturunca olgunlaşınca hissettirdikleriniz bunlardan geçiyor gerçekler... Hayat hele de insanlar deneme tahtası değil. İnsan kendisine kendini anlayacak zamanı yaymalı ve sabretmeli ki, taşlar yerine otursun.

    Yunus Emre'nin bu topraklarda klişeleşmiş ama asla içselleştirilememiş şu sözlerini eklemeden edemeyeceğim bu yazıya:
   
   İlim ilim bilmektir 
   İlim kendin bilmektir 
   Sen kendini bilmezsin 
  Ya nice okumaktır.


    Neşe ile kalın.



    

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dualite: İçimdeki Orman

Cesur Yürek

Mavi ve Anka Kuşu