Kayıtlar

Şubat, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Etkiler

Resim
başlamadan evvel müzik önerisi:  https://www.youtube.com/watch?v=QeYke08Xuws   Hayatımızın her evresinde yeni başlangıçlar var. Her evresinde yeni bir şeyler öğreniyoruz ve hikayemize yeni bir tuğla ekliyoruz. Farkındalık bütün bu evrelerde ve başlangıçlarda en büyük anahtar.      İnsanın kendini anlaması, kendinin farkına varması en ama en zoru. Çünkü insanlar olarak farklı görüntülere, farklı isimlere, farklı seçimlere ve yaşamlara ait olsak da, merkezimizde ortak bir öz olduğuna inanıyorum. Hayatın anlatma şekli sayılamaz kadar çok olsa da, cevaplar hep aynı öze çıkıyormuş gibi geliyor.     Çok fazla yanlışların olduğu, birbirimizin kurduna dönüştüğümüz bir dünyada yaşıyoruz. Değişmesi gereken milyonlarca şey varken, durup izlemenin ötesinde bir şeyler yapabiliriz oysa... Birbirimizi yargılamanın ötesinde, kimin kimden daha değerli olduğunu düşünüp kendi değersizlik duygularımızla ruhumuzu zehirlenmenin ötesinde...  Günün sonunda bir avuç t...

En Olmadı İmkansızı Seçin Çöllerde Bir Kar Tanesi Olun

Resim
  başlamadan evvel müzik önerisi:  https://www.youtube.com/watch?v=XcPVw6R4JgI   Sıcak çay buharı, soğuk olsa da havanın yumuşaklığı, kar taneleri ve klavyenin sesi... Cennete dört parmak yakın olmak bu demek sanırım. ' Kar her şeyi temizler. ' derdi 5 yaşlarımdayken babaannem. Klişedir bu laf. Çok klişedir... Ama gerçekten de arındığımı hissediyorum. Öfkelerim, pişmanlıklarım, hatalarım, başarısızlıklarım, hayal kırıklıklarım, ayrılıklarım, yıprandıklarım... Üzerleri örtülmüş gibi. Üstelik uzun zamandan sonra ilk kez kendimle olan kavgalarımda kazanan taraf ben oluyorum zihnimde. Çoğunluktan farklı olmanın suçluluk duygusundan sıyrılıyorum.     Çünkü fark ediyorum.     Bütün gibi gözüken o kar örtüsü, aslında hiçbiri birbirine benzemeyen kar tanelerinin bileşimi.     Ve ilham doğuyor kalbime. Yeni bir şeyi daha anlıyorum.     Farklılık demek, evrenin bütünsel bilincine katkı sağlamak demek. Beslemek demek....

Öldürme, Özgürleştir

Resim
   başlamadan evvel yazı için müzik önerisi:   https://www.youtube.com/watch?v=KctjFfAEFhA    “ Bu dünya böyledir işte, kimi adam öldürdüğü için katil diye anılır, kimi adı katile çıktı diye adam öldürür.” demiş Sabahattin Ali Sırça Köşk kitabında. Bu alıntı beni hayatın içindeki döngüler ve paradokslar üzerine düşünmeye itti, bir de ön yargılar... İlla adam öldürmek gibi düşünmemek lazım sözü geçen katilliği. Aşk katilliği var, ilham katilliği var, sevgi katilliği var, bilgi katilliği var... Üstelik bütün bu suçlar kan dökülmeden işlendiği için farkına bile varamıyoruz çoğu zaman. Belki de cahil diye yargıladığımız insan zamanla gerçek bir bilgi katiline dönüşüyor. Ya da bilgi katili, bilgi yağmacısı diye yargıladığımız insanın gelecekte içinde bir ışık doğabilme ihtimalini yok ediyoruz.  Bu noktada, insanlar olarak adeta görünmez iplerle ve etki-tepki mekanizmalarıyla birbirimize bağlı olduğumuz fikrine çokça bağlanmaya başladım. Ve tehlikenin farkına v...

Koza ve Özgürlük

Resim
 Kabuğunun içine çekilmek, kendine bir koza örmek...  Şu son dönem üzerine en çok düşündüğüm konu bu. Neden insan kendi yalnızlığıyla barışamıyor? Neden kendi yalnızlığıyla yüzleşemiyor? Ve neden onu kabullenemiyor? Kendi yalnızlığına sahip çıkmamanın ona ne kadar zarar verdiğinin farkında mı?   Öyle bir toplumda yaşıyoruz ki sürüler halinde dolaşıyor, kendi boşluklarımızla birbirimizle kapatmaya çalışıyoruz. Elbette sosyal varlıklarız. Ama eğer potansiyelimizin sınırlarına dokunmaksa gayemiz, bir şeyler üretmekse, gerçekten var olmaksa ilk önce yalnızlığımızla barışmamız mühim. Eğer onunla barışamazsak, yok oluruz çünkü. Kalabalıkların içinde görünür olduğumuzu zannedip, adım adım yok oluruz. Kendimizden başka sermayemiz yok. İlk önce bunu kabul ederek yola çıkmak gerek.    Bu bencillik gibi gözükse de, aslında bencilliğim tam zıttı olan bir durum.    Çünkü yalnızlığını kabul eden kişi, kendine doğru bir yolculuğa çıkar. Ve en sonunda en küçük zer...

Günümüz İnsanlığı: Depresyon, Hazin Son

  Hayat çok yoruyor bazen.   Yapılması gerekenlerle, yapmak istediklerimiz çakışmıyor. Çabaladığımız şeylerle, uğruna çabalamak istediklerimiz arasındaki uçurumda yuvarlanıp gidebiliyoruz. Depresyon, karamsarlık ve anksiyete yakamıza yapışabiliyor. Geçmişin hayaletleri, içinde bulunduğumuz ana saldırabiliyor. Geleceğe dair bitmek bilmeyen kaygılarımız da yakamızı bırakmıyor. Sudan beteriz. Karışabiliyoruz, çamurlanabiliyoruz. Sonra da ansızın durup bir anda dalgalanabiliyoruz. Ama anladığım kadarıyla en çok dengeyi arıyoruz. Denge istiyoruz. Dengeden sonra gelecek mutluluğu, huzuru belki de. Bu yüzden üretmek istiyor insan sürekli olarak. Bu yüzden sorular sormayı bırakamıyor belki de. Bu yüzden sorguluyor sürekli olarak. Belki de en sonunda benim de şu an yaptığım gibi dışa taşmak isteyebiliyor. Ya da belki bir işe yararım duygusuyla harekete geçiyor.    Zorunluluklar ve zorundalıklarla kapladığımız kulelere hapsediyoruz potansiyelimizi. Oysa algılarımız her an de...