Koza ve Özgürlük

 Kabuğunun içine çekilmek, kendine bir koza örmek...
 Şu son dönem üzerine en çok düşündüğüm konu bu. Neden insan kendi yalnızlığıyla barışamıyor? Neden kendi yalnızlığıyla yüzleşemiyor? Ve neden onu kabullenemiyor? Kendi yalnızlığına sahip çıkmamanın ona ne kadar zarar verdiğinin farkında mı?
  Öyle bir toplumda yaşıyoruz ki sürüler halinde dolaşıyor, kendi boşluklarımızla birbirimizle kapatmaya çalışıyoruz. Elbette sosyal varlıklarız. Ama eğer potansiyelimizin sınırlarına dokunmaksa gayemiz, bir şeyler üretmekse, gerçekten var olmaksa ilk önce yalnızlığımızla barışmamız mühim. Eğer onunla barışamazsak, yok oluruz çünkü. Kalabalıkların içinde görünür olduğumuzu zannedip, adım adım yok oluruz. Kendimizden başka sermayemiz yok. İlk önce bunu kabul ederek yola çıkmak gerek.
   Bu bencillik gibi gözükse de, aslında bencilliğim tam zıttı olan bir durum.
   Çünkü yalnızlığını kabul eden kişi, kendine doğru bir yolculuğa çıkar. Ve en sonunda en küçük zerrecikten, en büyük zerreciğe kadar bir bütünün ve dengenin parçası olduğunu fark eder. Hücrelerine uyanır, evrene uyanır, ruhuna uyanır. Ve bu uyanışın sonucunda fark eder. Aslında hiçbir şey bilmediğini ve bilinmeyenin bu gezegende baki olduğunu. Bilinmeyenle yola çıktığımızı... Bilinmeyenden ve eksikliklerden oluştuğumuzu... Sevginin ve anlayışın hayat denilen sistemde huzura erebilmek ve akabilmek için tek çare olduğunu.
    Küçük kavgalarımızda, yalnızlıktan kaçışlarımızda, eksikliklerimize karşı yarattığımız savunma mekanizmalarımızda, bildiğimizi zannedip bilmediklerimizde aslında bütün acılarımızın bunlarda yattığına inanıyorum.
   Oysa kabul edince insan, rahatlıyor. Ne annensin, ne babansın, ne kardeşinsin, ne dostunsun, ne de başarınsın. Günün sonunda bir avuç topraksın ve sadece kendinlesin. Yaydığın sevgi kadar insansın, anladığın ve bilmediğini sana daha çok hatırlatan bilgi kadar bilgesin ve de yalnızlığınla barıştığın kadar varsın. Kozamızın kalınlığı, varacağımız ufukların uzaklığı olsun. Güzel bir şiirle bitirelim bu yazıyı:
 
 Bir sabah uyanacağım
İki kelebek selamlayacak beni başucumda
Biri sarı olacak diğeri bembeyaz
Tamamen dinmiş olacak ruhumdaki ayaz
Bir sabah uyanacağım
Ne sen kalacaksın ne de ben
El ele kelebek misali uçuşacağız
Her an yenilenen bir özlemle bakışacağız
Bir sabah uyanacağım
Elimde sefer tasım olmadan
Uzun bir yolculuğa çıkacağım
Tüm dünyevi gemileri yakacağım
Bir sabah uyanacağım
O sabah ölmüş olacağım  
                                                          CAN YÜCEL

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dualite: İçimdeki Orman

Cesur Yürek

Mavi ve Anka Kuşu