Acı
müzik önerisi: https://www.youtube.com/watch?v=Y4Mjth49TtI
Bazen anlatamıyorum. O kadar çok acı veriyor ki bazen içine düştüğüm gerçeklik.
Acıyı uyuşturmak için hiçbir şey kullanmıyorum çünkü. Onu dibine kadar hissetmek, hayatı ve kendini anlama çabası göstermekse apayrı bir cesaret gerektiriyor. Yapıma yol açacaksa, yıkıma her defasında varım desem de; yıkımın hissettirdikleri beni mahvediyor. Sanatımı da.
Fırçam uzun zamandan beri sustu. Küstü çünkü. Özgür ve neşeli bir kuş gibi çırpınmayı seviyor ve şu son dönem kafasına yediği taşı kaldıramıyor.
1 aydır bu böyle.
Aç karnına antidepresan içsem sabahları, gece uyumadan evvel iki kaşık uyku şurubu, epey bahtiyar olabilirim. Ama yapmıyorum, yapmayacağım da... Acının mazereti yoktur çünkü. Acının anlamı vardır. Ben o anlama doğru yol almak istiyorum.
Ne kadar güçlü olduğunu söylemeye kalkışırsa kalkışsın, insan yıkılabiliyor. Sadece inkar ediyor. Ben inkar etmiyorum. Güçsüzlüğümü deneyimlemek, acıyı deneyimlemek beni daha güçlü yapıyor çünkü. Yaraların üzerini yamalarla kapatmak, yola hiçbir şey olmamış gibi devam etmek değil asıl mesele. Onların üzerini açmak, onlara sorular sormak, gerekirse deşmek asıl gereken şey. Dile getirmek ve de.
Konuşulması lazım.
Okullarda acıyı öğretmiyorlar. Acının rengi, acının dili, acının anlamı yok gibi hiçbir yerde.
Ve ben dile getirmekten korkmuyorum. Kimse de korkmamalı bence.
Acı şu an her hücremde.
Çünkü bir an geliyor deneyimlerimin o kadar ağır geliyor ki altlarında eziliyorum. Öfkeli de değilim. Anlama çabası eziyor beni en çok. Bir de 'sevgi'nin yağmalanması fikri. Düşüncesizlikler... Komplekslerinin esiri olmuşlar... Yansıtma yapanlar... Haksızlıklardan beslenenler. Kendilerinde ansızın gelme ve ansızın gitme lüksü bulanlar.
İnsan ne melek, ne de şeytan.
Ama bazen çok zalim.
Hem çevresine, hem de kendisine karşı. Hem anlamlara, hem de kendi anlamlarına karşı.
Bir de çok yargılayıcı. Dönüp kendisine bakmadan, aynayı kendisine tutmadan çok yargılayıcı. Arkasında nasıl bir etki bıraktığını düşünmeden, düşüncesizce hareket edebiliyor.
2020'den en çok istediğim şeylerden biri, insanların acıyı daha az uyuşturduğu ama daha çok dile getirildiği bir dünya. Bu anlamda çözümlerin ve anlamların üretildiği...
Ne güzel söylemiş Dostoyevski:
'Acı ve üzüntü, engin bir bilinç ve derin bir yürek için her zaman zorunludur.'
DİLARCE
Bazen anlatamıyorum. O kadar çok acı veriyor ki bazen içine düştüğüm gerçeklik.
Acıyı uyuşturmak için hiçbir şey kullanmıyorum çünkü. Onu dibine kadar hissetmek, hayatı ve kendini anlama çabası göstermekse apayrı bir cesaret gerektiriyor. Yapıma yol açacaksa, yıkıma her defasında varım desem de; yıkımın hissettirdikleri beni mahvediyor. Sanatımı da.
Fırçam uzun zamandan beri sustu. Küstü çünkü. Özgür ve neşeli bir kuş gibi çırpınmayı seviyor ve şu son dönem kafasına yediği taşı kaldıramıyor.
1 aydır bu böyle.
Aç karnına antidepresan içsem sabahları, gece uyumadan evvel iki kaşık uyku şurubu, epey bahtiyar olabilirim. Ama yapmıyorum, yapmayacağım da... Acının mazereti yoktur çünkü. Acının anlamı vardır. Ben o anlama doğru yol almak istiyorum.
Ne kadar güçlü olduğunu söylemeye kalkışırsa kalkışsın, insan yıkılabiliyor. Sadece inkar ediyor. Ben inkar etmiyorum. Güçsüzlüğümü deneyimlemek, acıyı deneyimlemek beni daha güçlü yapıyor çünkü. Yaraların üzerini yamalarla kapatmak, yola hiçbir şey olmamış gibi devam etmek değil asıl mesele. Onların üzerini açmak, onlara sorular sormak, gerekirse deşmek asıl gereken şey. Dile getirmek ve de.
Konuşulması lazım.
Okullarda acıyı öğretmiyorlar. Acının rengi, acının dili, acının anlamı yok gibi hiçbir yerde.
Ve ben dile getirmekten korkmuyorum. Kimse de korkmamalı bence.
Acı şu an her hücremde.
Çünkü bir an geliyor deneyimlerimin o kadar ağır geliyor ki altlarında eziliyorum. Öfkeli de değilim. Anlama çabası eziyor beni en çok. Bir de 'sevgi'nin yağmalanması fikri. Düşüncesizlikler... Komplekslerinin esiri olmuşlar... Yansıtma yapanlar... Haksızlıklardan beslenenler. Kendilerinde ansızın gelme ve ansızın gitme lüksü bulanlar.
İnsan ne melek, ne de şeytan.
Ama bazen çok zalim.
Hem çevresine, hem de kendisine karşı. Hem anlamlara, hem de kendi anlamlarına karşı.
Bir de çok yargılayıcı. Dönüp kendisine bakmadan, aynayı kendisine tutmadan çok yargılayıcı. Arkasında nasıl bir etki bıraktığını düşünmeden, düşüncesizce hareket edebiliyor.
2020'den en çok istediğim şeylerden biri, insanların acıyı daha az uyuşturduğu ama daha çok dile getirildiği bir dünya. Bu anlamda çözümlerin ve anlamların üretildiği...
Ne güzel söylemiş Dostoyevski:
'Acı ve üzüntü, engin bir bilinç ve derin bir yürek için her zaman zorunludur.'
DİLARCE
Yorumlar
Yorum Gönder