Çatlaklar

müzik önerisi: https://www.youtube.com/watch?v=hN_q-_nGv4U

  Zihinde çatlaklara yol açan sorular bulmayı ve daha sonra da onları sağlam cevaplarla doldurmayı çok seviyorum. 
  Mesela insana mutluluğunu tanımlayabilmek için sonsuz güç verseler, kendine uygun mutluluğu tanımlayabilir mi? Yoksa yanılır mı?
  Ya da insanın var edilme amaçlarından biri; kötü enerjileri ya da kötü deneyimleri, iyi birer derse ya da bir anlayışa çevirebilmek olabilir mi?
   Ve yahut insan, sadece değirmenin kolunu çeviren, sistemin çarklıları dönsün diye çabalayan ve karşılığında varlığını, hayat enerjisini, ışığını verip para alan bir varlığa indirgenebilir mi?  Benim cevabımı biliyorsunuz, sizin cevabınız da benim gibi 'indirgenemez' ise neden kendimize bunu yapıyoruz?
   Haykırarak sormak istiyorum bunu, çünkü o kadar güzel bir şekilde geliyoruz ki dünyaya. 
   Yolun en başında bambaşkayız.
   Pırıl pırıl gözlerle, her anlamı, her düşünceyi, her duyguyu anlama; her bilgiyi öğrenme heyecanını barındırıyoruz küçük birer çocukken. Travmalar yok, dünyaya dair kötü hiçbir şey yok o en ilk evrede. Yargılar da yok. Kabuller de. Her dili öğrenebiliriz. Müzik yapabiliriz. Sanatla uğraşabiliriz. Her şeyi dikkatle izleyebiliriz. Şekilcilik yok. Kimse çirkin ya da güzel değil. Sadece bilgi var. Sadece keşifler var. 
    Ama çocukların ve çocukluğun değerini bilmeyen bir toplumda yaşıyorsanız, eğitim sisteminiz değersizlik duygusu üzerine dizayn edilmişse, toplumdaki annelerin bilinç düzeyleri düşükse, kendilerini tamamlayamadan dünyaya bir çocuk getirmişlerse, insan yavrusu yetiştirmenin anlamına varamamışlarsa ve 'sevgi' yi tanımıyorlarsa, daha yolun en başından bir sürü potansiyel tohumu yitip gitmiş oluyor. Üstelik çok ilgili gözüken ve çocuğu 'proje' olarak gören aileler de bile bu durum mevcut. Çünkü çocuğun kendisini görmek yerine, zihinlerinde idealize ettikleri yaşam biçimini çocuğa dayatabiliyorlar. Çocuğun özünü, kendi kişiliğini, kendi isteklerini fark etmeden yok edebiliyorlar. En sonunda da o çocuk, yetişkin bir birey olduğunda kendi farkındalıklarına daha net bir şekilde ulaştığında sarsılıyor. Ve içinde barındığı hayatı değiştirebilecek cesareti bulmak da zorlandığı için ya bir çeşit öğrenilmiş çaresizlikle yoluna devam etmek zorunda kalabiliyor. 
   Bazen sadece diyorum ki keşke insanlar sadece 'mutlu olmayı' hedeflese. Yaptıkları her işle, her eylemle, attıkları her adımla... Tıpkı çocuklar gibi. Keşke 'biri'leri olabilmek için sayfalarca bilgiyi ezberlemeseler, 'kendi'leri olabilmek için bilginin peşinden heyecanla koşsalar. 
  Ütopik gelse de sözlerim, imkansız değil. Küçük küçük değişikliklerle kendimizi mutlu edebiliriz. Tabii önce bazı şeylerin üzerine düşünmek gerekiyor. Günümüzün kaç saatini başkalarını mutlu etmek için, kaç saatini kendimizi mutlu etmek için harcıyoruz? Kendimizi mutlu etmekten anladığımız şey tam olarak nedir? 'Biri' miyiz, 'kendi'miz mi? Realiteden kopmadan da kendimizi mutlu edebileceğimiz fikrine inanıyor muyuz? İnanmıyorsak neden?
   Hadi biraz düşünelim...
   Çok sevdiğim bir sözle bitiriyorum bu yazıyı:
 'Seni diğerlerinden farksız yapmaya bütün gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada, kendin olarak kalabilmek dünyanın en zor savaşını vermek demektir. Bu savaş başladı mı, artık hiç bitmez!' E. E. Cummings
    Neşe ile kalın.

                                                                                                                                                                                                 DİLARCE




     
   
  

  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dualite: İçimdeki Orman

Cesur Yürek

Mavi ve Anka Kuşu