Zaaflar ve Cesaret!

müzik önerisi: https://www.youtube.com/watch?v=WJcv18IyvKM

   Dengeyi bozan şeylerin toplamında her birimiz o kadar eksideyiz ki ne yapacağımızı şaşırıp duruyoruz.
   Kendi iç dünyasındaki harmonisini tamamlayamamışsa insan parazitleşiyor. Üretemediği için, üretene saldırıyor. Belki de kendi eksiklik duygusu içinde bir dev yaratıyor. O devin gölgesinde sönüp gidiyor. İsimler, sıfatların, kartvizitlerin ardına saklanıyor. O kadar zayıf ve güçsüzleşiyor ki farkında bile değil.
   Zaaflar peki?
   İnsan kendi zaaflarını kendi ismi kadar net bilmek mecburiyetinde.
   Eğer bilmezse, eğer onları analiz etmezse, eğer deneyimlerinden çıkarımlar yapmazsa o zaman olduğu yerde saymaya başlıyor,  üstelik acılar içinde...
   Ve hayat, insana doğru dersleri verebilmek için, zaaflarını ona hissettirebilmek için hep ama hep tetikte.
   Aracılarıyla.
   Olaylarıyla.
   Deneyimleriyle.
   Kişiler ve onların bazen doğruları bazen yalanları ve bazen de yanlışlarıyla...
   Bütün mesele, vazgeçmemek.
   Şahsen ben, bin kez ayağıma çelme taksalar bile, dersimi en güzel şekilde alır bin birinci kez ayağa kalkar yoluma devam ederim.
   Aldığım dersleri de, hataları da yıldızlar gibi üzerimde taşırım, bırakırım yolumu aydınlatsın.
   Ve nilüfer çiçeği gibi değil, kaktüs gibi olmalı insan hayatta.
   Susuz da kalsa, gücünü koruyabileceğini bilmeli.
   Çünkü öylesine güçlü bir varoluşu var ki insanın, zekasını doğru şekilde kullanıyorsa annesiz de büyür, babasız da büyür, sevgiyi kaynağında arar, belki de en sonunda şanslıysa, emek vermeye gerçekten açıksa kendisini de bulur.
   Varlığını biliyorsa insan, nefsini biliyorsa, ona bir avuç taş, bir heybetli ağaç, bir yaprak parçası ve küçük bir çocuğun tebessümü bile yeter.
   Kalanı teferruat.
   Gök kim bilir kaç kat?
   Neşeyle kalın!


                                         

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dualite: İçimdeki Orman

Cesur Yürek

Mavi ve Anka Kuşu