The Bittersweet Truth is Better Than Sweet Lies

Müzik önerisi: https://www.youtube.com/watch?v=7g9QZsp6r4I

  Bu yazının başlığını en acı doğrular, en tatlı yalanlardan iyidir koymak istedim. 
  Kendimi en acı doğruların kökenine inmek için neden bu kadar çok zorladığımı ben de bilmiyorum. Neden bu kadar üzerine gittiğimin bazı algıların, neden antitezleri deneyimlemekle kafayı bozduğumu.
   Sanırım açılan katmanlar için. İnsanı daha iyi anlama kavgam için. 
   Merak ediyorum ve nasıl mümkün olabilir? Bu kadar derinleşebilen de bir varlık olan insan, hormonları ve duyguları işin içine girince nasıl yüzeye bu kadar çıkabilir? 
   Belki de insanın kendisine dair çok yabancısı olduğu şeyler var. Saklandığı kendisinin bile sürekli olarak kaçtığı yanlar bunlar. Bastırdıkça kendisine yabancılaştıran, en sonunda duygu devinimleri içinde varlığı tırmalayan. 
   Gerçeği kendisine itiraf etmekten kaçarsa insan peki günün sonunda bu durumun çelişkisini nasıl aşabilir? Bu sorunun peşine düştüm. Ve anladım...
   Kendine küçük yalandan dünyalar kurarak. Bu kurmaca dünyaların içinde kendisi olmayı deneyerek. İhtiyaçlarını reddetmeyerek, kılıflarını bir kenara koyarak.
   Peki eğer felsefi bir soruya dönüştürecek olursak bunu? İnsanın kendi varlığına ne kadar fayda sağlar bu dünyalar? Faydadan çok zarar mı verir? Onu toplumun içinde bu eğilimlere iten temel delilik nedir? Neden akıp gidebilecek kadar cesur olamaz da insan, bir vitrin inşaa eder kendine sonra da mümkün mertebe o vitrinden kaçak dünyalar kurar kendisine?
     Yıllardan beri toplumda neden 'kendini gerçekleştirme' kavramı yok diye düşünüp dururken şimdi çok daha net anlıyorum. Aşmamız gereken sorun o kadar derin ki. Varlığını bile gündeme getirecek cesaretimiz yok. 
     Çünkü aslında kendimize hazırladığımız vitrinlerde yokuz biz. Vitrinler sadece özenle hazırladığımız savunma mekanizmalarımız. Bir insan bir şeyi fazlasıyla göstermek istiyorsa aslında en eksik yanına dair savunma mekanizması devrededir.  Bu anlama ve üretime yol açarsa yeni bir yol olabilir ama kendi özünü yağmalamaya giderse karmakarışık olur işler. 
     80 yaşına gelmeyi mi bekleyeceğiz gerçek bir vitrinin ancak ve ancak anlamlarla dolabileceğini anlamak için yoksa şimdiden bunu fark etmeyi mi seçeceğiz, belki de bu geleceğimizi belirleyecek. Gerçek dünyamızın var olup olamayacağını da. 
     Neşe ile kalın.


  
    
   

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dualite: İçimdeki Orman

Cesur Yürek

Mavi ve Anka Kuşu