Uygarlaşmamış Olmanın Bedeli Nevrozla Ödenir

müzik önerisi: https://www.youtube.com/watch?v=fy2ZF2ks-9E

  Arkada çalan ve size de önerdiğim müzik, dumanı tüten çay, bir dost sohbeti sonrasında biriken düşünceler... Mutluyum. Ve hafiflemek istiyorum, konuştuklarımızı aktarmak istiyorum. Sağolsun klavyem yardım ediyor.
  İnsanlar olarak kendimizi kabul etme konusunda evrimleşmiş bir organizma değiliz. Belki de en çok bu yüzden acı çekiyoruz. Yazılarımda çokça yer verdiğim ve günümüz toplumda da her yerde asılı olan bir kavram olsa da 'kendini kabul etmek',  neden toplumun içinde kabul göremiyor, içselleşemiyor bunu sorguluyorum. Mesela iki insan olsa ve bu iki insanın birer bahçesi olsa, biri bahçesinin toprağını her haliyle kabul edip ona ekim yapmaya devam etse , diğeri de ondan minik kusurlarından dolayı nefret ettiği için çorak ve bakımsız bıraksa, hangisinin kazançlı çıkacağının hepimiz biliyoruz. Ama söz konusu olan kişi kendimiz olunca, kendimizi kabul etmeyerek, bu basit örneklemenin sonucunda bahçesini çorak bırakan kişinin duygu durumunu deneyimliyor ve sonuçlarına katlanmak zorunda kalıyoruz. Üstelik kendimizi kabul etmeyerek çoraklaştırdığımız şey bir toprak parçası da değil, ruhumuz. 
    Oysa insan kendini beslemeye başlayınca ortaya çıkan şey o kadar mucizevi ki. İnsanın iç dünyası genişledikçe, sahip olduğu bilgi ağları arttıkça, kendisini besleyen başka ruhlarla tanıştıkça, duyguları biriktikçe, insan kendi içinde bir uygarlık kurmuyor mu? Belki de gerçek uygarlık bu şekilde başlıyordur. Materyal değildir kökeninde yatan şey. İçinde büyüdüğümüz reklam filmlerinin bilinçaltımızdaki enkazlarını temizlemektir belki de uygarca bir yaşama adım atmanın ilk yolu. Kendi ruhumuzda oluşturduğumuz uygarlığımızdan geçiyordur belki de, çözümünü dışarılarda aradığımız birçok problemin iç dinamiği.
    Bunu destekleyecek nitelikte bir sözü Alfred Adler söylemiş bile: 'Uygarlaşmamış olmanın bedeli nevrozla ödenir.'
    Gerçekten de belki de dürüstlüğüme kızanlar olacak ama nevrozlarla dolu bir toplumda yaşıyoruz. Belki de kendi bahçemizi çorak bıraktığımız için ya da kendi bahçemizin varlığından bile habersiz olduğumuz için... Ama bundan daha iyisini hak ediyoruz.
    Bu yüzden de bugün bu yazıyı okuyan herkesten kendi bahçesine dair bir şeyler yapmasını istiyorum. Her birimiz trilyonlarca hücreden oluşan birer evreniz. Ve bu evrenin anahtarları bizde. Ya onun farkına varacağız, uygarlaşmasına izin vereceğiz. Ya da kendimizi kabul etmeyip, ruhumuzu çoraklaştırıp nevroza daha da batacağız.
    Bugün hemen başlayın. Mesela en basitinden bir kitap, kitap olmazsa makale, o da olmazsa bir alıntı okuyun.
    Ve hayatınızdaki değişimi izleyin.
    Neşe ile kalın.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kitap İncelemesi:Afrikalı Leo

Mavi ve Anka Kuşu

Umut Uyanık İnsanların Rüyasıdır