Kendi Başlattığımız Fırtınalar
müzik önerisi: https://www.youtube.com/watch?v=NqAOGduIFbg
Bu yazıma Dostoyevski'den bir alıntıyla başlamak istiyorum:
'Cehennem nedir? Sevginin artık imkansız olduğuna dair çekilen bir acıdır.'
Tam da bu değil mi işte? Sevgi ne zaman imkansızlaşsa, tam da cehennemin ortasına düşmüş gibi olmuyor muyuz? Peki ama bunun size kendi başlattığımız umutsuz bir fırtına olduğunu söylesem. Sevgi beslenmedikçe filizlenme imkanı bulamayan bir şey. En büyük besini de ilgi. Onu ilgisiz bıraktıkça buharlaşıp gidiyor. Küçümseyince imkansızlaşıyor. İnkar edince ise cehenneme yaklaştırıyor. Şüphesiz varlığın ve hayata duyulan motivasyonun en büyük anahtarıyken sevgi, ihtimallerle kaybolan günümüz insanı onu imkansızlaştırarak ne yapma çabası içinde? Son dönemde en çok irdelediğim şeylerden de biri bu.
Bana romantik de diyebilirsiniz, deli de, klişeleşmiş de... Ama ben ruhun varoluş üzerindeki gücüne inanlardanım. Ve gerçek sevgi için ruhun kendini sevgiye açması gerekiyor en önce. Bunun için de kendi varlığını derinden sevmeye başlaması lazım. Daha sonra karşısındakinin ruh dünyasını, gönlünü, değerlerini görmeye başlayarak.
Mesela benim dostlarıma da ,yeni tanıştığım insanlara da sormayı en çok sevdiğim sorulardan birisi şudur: 'Senden unvanlarını, sıfatlarını, akademik başarılarını, görüntünü alsak, beş duyu organını kapatsak geriye ne kalır?'
Bu soruya hakkıyla cevap verebilen çok az insana rastladığımı da belirtmek isterim.
Zaten bence insan biraz da bu sorunun cevabını bulabilmek adına bütün bu hayat deneyimden geçiyor ve sevgiye ulaşmaksa gaye en önce ruha inmeli insan. Yoksa acıdan sıyrılmak pek mümkün değil.
Ve tamamı bedenin ihtiyaçlarını karşılamak üzerine kurulan ilişki, sevgiye dair değildir. Bu yüzden belki de günümüz toplumunda aileler çoraklaşmış topraklar gibi. Küçük küçük cehennemlerin genişlediği, ilhamın yeşermediği...
Öyleyse ayağa kalkalım bugün. Ruhumuzun aynasına bakalım. En son kime içtenlikle 'Seni seviyorum.' dedik. En son kime kendisini delicesine değersiz hissettirdik? Farkında olmadan kendimize mi yoksa hem kendimize hem de başkalarına mı? En son kimi yargıladık. En son ne yaptıktan sonra ruhumuzun hafiflediğini hissettik? En son ayaklarımızı yerden kesen duygu neydi ve bu duygu hissettiren şey neydi?
Düşünelim biraz.
Yorumlar
Yorum Gönder