Kitap İncelemesi: Jules Payot-İrade Terbiyesi

müzik önerisi: https://www.youtube.com/watch?v=bZ_BoOlAXyk&list=PLsUMoyJKBqcn7dk3jC3i1023Ie-BntpgF&index=4

 İnsan hayatına gerçekten dokunduğunu hissettiği ve içselleştirdiği bir okuma yaptıktan sonra onun üzerine yazmaya dair delicesine bir heyecan duyuyor. Jules Payot'un İrade Terbiyesi de benim için öyle oldu.
  Cemil Meriç gibi müşkülpesent biri bile bu kitap için 'Disiplin içinde çalışmayı bu kitaptan öğrendim.' demiş.
   Kitabın önsözü zaten şöyle bir alıntı ile başlıyor: 'Ne ilginçtir ki insanlar her türlü eğitim için bir öğretmene ihtiyaçları olduğunu kabul ederler ancak davranış bilimlerine gelince öğrenmeye gayret etmez ve önemsemezler.'
   Ve kısa sayılmayacak bir girizgah kısmından sonra şu şekilde devam ederek sonlanıyor:
   Bilim adamının görevi sadece bilmek değil bilginin kullanılmasını sağlamaktır. Psikoloğun görevi de geleceği insanlık adına daha düzgün yaşanması için şekillendirmektir. Diğer bir deyişle geleceğin insanların arzuladığı gibi olmasını sağlamaya çalışmaktır. En azından bizim kendimize biçtiğimiz görev tanımı budur. 
   İnsan iradesinin zayıf olmasının nedenlerini araştırdık. Çözümün geliştirilmeye müsait duygu durumlarına dayandığını değerlendirdik. Topluma sunduğumuz bu kitabın alt başlığı ''irademize faydalı olacak duygularımızı güçlendirmek ve zararlı olanları da uzaklaştırmak'' olabilir. Tüm konsantrasyonumuz bu yönde olacaktır. Bu hususta kendi payımıza düşen çabayı sunuyoruz. 
  İrade terbiyesini soyut biçimde ele almak yerine uzun süreçli ama kalıcı bir yolla iradeyi terbiye edebilmeyi amaç edindik. Gençlerin ve zihnini kullanarak çalışanların bu kitaptan faydalanmalarını umut ediyorum.
   Birçok öğrencinin kendini kontrol etmede yöntem eksikliğinden yakındığını duydum. Onlara bu konuda bana ilham olan dört yıllık çalışmamı ve düşüncelerimi sunuyorum. 
                                                                                                                                          Jules PAYOT
                                                                                                                           Chamonix, 08.08.1893
     Kitabı okurken beni en çok şaşırtan nokta kitabın 1800'lerin sonundan kalmış olmasına rağmen günümüze olan delicesine yakınlığı oldu. İnsanın temel dürtülerini ve eğilimlerini o kadar iyi ele almış ki yazar, dehşete düştüm. Belki bunda yüzyıllardır değişmeyen eğitim sistemi kalıplarının da etkisi vardır. Özellikle üniversitede yaşadığım buhranların, yüzyıllar önceki öğrenciler tarafından da yaşandığını okuyunca ve sebeplerinin değişmediğini fark edince şuna iyicene ikna oldum: Temel sorunumuz İrade. 
    Sorunu anlamak ama çözmeye yetmiyor. Çünkü tanımıyoruz. İşte bence zaten tam bu noktada bu kitabın okunması gerekiyor. Çünkü yazar bize irademizi tanıtmış resmen. İsteksizliklerimizi, tavşan gibi dört bir yana zıplayan merakımızı, dürtülerimizi, duygularımızı, beden sağlığımızı... Hemen hemen her konuyu ve her konuda eğilimlerimizi ele almış.
    İşte önemli bulduğum ve altını çizdiğim bazı kısımlar:

  'Gerçekte yaratmak, bir fikri bütünsel olarak düşünmek ve gün yüzüne çıkarabilmektir. Lüzumsuz detaylar ise gerçeği gizler, içimizdeki tembellikle bir olup gözümüzü boyar.' s.20
  
  'Fikirlerin veya hislerin olgunlaşması, organize olması yavaşça, sabırla, derin tefekkürle olur. Laboratuvarda üretilen muhteşem kristal misali suyun içindeki milyonlarca molekülün yavaşça ve düzenli bir şekilde toplanmasını beklemek gerek.
     İşte bütün buluşların nasıl bir iradenin eseri olduğunun kanıtı: Newton yerçekimi kanunun sürekli düşünerek keşfetti. Bilgeliğin nasıl ''uzun bir sabır'' gerektirdiği hususunda bir şüpheniz varsa Darwin'in itirafını dinleyelim: ''Düşünürken ve okurken her zaman direkt olarak gördüğüm veya görebileceğim meseleleri tercih ettim. Nitekim bilim alanında ne yaptıysam bu disiplin sayesinde olmuştur.'' Darwin'in oğlu da babasının yıllarca bir düşünceyi aklından çıkarmamak gibi bir huyu olduğunu söylemiştir.' s.27

  'Fizikçiler, psikofizikçiler için laboratuvar açısından Paris mecburiymiş gibi bir düşünce hakim. Ancak bu doğru olsaydı, üniversiteler veya fakülteler fiziki imkanları oranında başarılı olurdu. Oysa imkanları yeterli olmayan üniversiteler Alman doğa bilimci Ernst Haeckel tarafından ortaya atılan ''üniversitelerin bilimsel buluşları büyüklükleriyle ters orantılıdır'' kuramına yeni bir bakış açısı kazandıracaktır. Bilimde diğer alanlarda olduğu gibi açık fikirlilikle, inisiyatifle, araştırma ruhuyla, küçük bütçelerle büyük işler yapmak mümkün. Diğer yandan muhteşem laboratuvarlarda uyuşuk beyinle de verimsiz kalabilirsiniz. Önemli olan, büyük işler başarma heyecanına sahip olmaktır. Laboratuvar sadece var olan fikirlerin kontrolü için gereklidir, bu fikirleri elinizdeki malzemeler ortaya çıkarmaz.' s65

    'Bizi ilgilendiren olaylara ilişkin atalarımızın söyledikleriyle yetinerek kendi kendimize düşünmekten vazgeçtik. Hiçbir şey zihinsel etkinliğin zayıflamasından daha hızlı güç kaybetmez; biz de kendimiz çaba gösterip araştırmak yerine hazıra konmayı tercih ederiz. Bu sebeple neredeyse her zaman yaratıcı fikirler üretebilmek, yaşadığımız yerin zenginliğiyle ters orantılıdır. İşte bu yüzden hafıza kapasitesi yüksek olan gençlerin başarı oranı hafızası zayıf olanlara nazaran daha düşük olur. Kısıtlı hafızası olan imkanlarını verimli kullanmaya çalışacaktır. Daha fazla tekrar edeceği için bilginin daha kalıcı olmasını sağlayacaktır. Ayrıca kazaya uğramamak için sadece olması gerekli bilgileri seçecektir. Temel ihtiyaç olan bilgilerin organizesi de daha kolay olacaktır. Bunu dağınık ve kalabalık bir askeri birlik yerine teçhizatlı elit bir askeri birliğin durumuna benzetebiliriz. Büyük kütüphanelere ulaşımı olmayan sadece ihtiyacı olan kitapları tutacak, onları okuyacak, düşünecek, eleştirecek, eksiklerini daha iyi görecektir. Ve bunları tek başına yapıyor olması da zihinsel anlamda büyük bir nimet.' s66

    'Israr etmenin bir anlamı yok. Yetenek dışarıdan, tepeden inen bir şey değildir. Gelişim de dışarıdan içeriye doğru değil, içeriden dışarıya doğru olur. Dış etkenler sadece bir aksesuardır.' s69

     ''Yaşadığımı hissediyorum.'' diye tabir edilen duyguyu sadece çalışmayı alışkanlık haline getirerek elde edebiliriz. Bu ise çalışma isteğini dörde katlar ve tembel bundan haberdar değildir.' s71

     'Doğrusu tembel, bir ''hotontimorümenos'' yani kendi kendisinin celladıdır. Tembellik insanın kendi kendisine, bedenine, aklına verebileceği bir eziyettir.'s72
  
      'Hiçbir şey yapmayan kişi sıkıntılarını tekrar tekrar çiğniyor gibidir. Bu geviş getirme, beyni beslemediği gibi onu bitirir de. Doğru şekilde kanalize edilmeyen enerji faydalı amaçlar uğruna harcanmadığı, verimli kullanılmadığı takdirde kötü hislerimizin kurbanı olur. Belli belirsiz kişilik sorunları ortaya çıkar. Günlerimiz, uykularımız zehirlenmeye başlar. Yakından bakacak olursak Lord hayatı görüldüğü gibi istenilecek bir hayat değildir. Zevkler bile eziyete dönüşür çünkü hareketsiz bir yaşam keyif vermez. Gerçek zevk çabada gizlidir.' s72

     'Yunan filozof Epiktetos olayları ikiye ayırır: Bizden kaynaklananlar ve bizden kaynaklanmayanlar. Bizden kaynaklanmayanların da acılarımızdan, hayal kırıklıklarımızdan kaynaklandığını söyler. Tembelin mutluluğu sadece başkalarına bağlıyken, çalışmaya alışık olan işiyle meşgul olarak mutlu olur.'s74

     '..irade esasında şahsi çabamıza bağlı olmakla birlikte sosyal çevremizin de güçlü desteğine ihtiyaç duyar.' s77

      'Eğitim sistemimizin en belirgin yanlışlarından biri öğrencilere öğrenmeyi öğreteceğine bilgi yüklemesidir.
        ............
       Öğrencinin zihni çalışmasının kendisine sağladığı mutluluklar ve sonuçları üzerine durulmuyor. Öğrenciye yüzmeyi öğreteceklerine can simidi veriyorlar. Bu o kadar tehlikelidir ki öğrenci üniversiteye varınca adeta korunaksız kalır.
        ............
       Öğretim görevlilerinin rolü öğrenciler üzerindeki etkileri itibarıyla burada çok önemlidir. Ama maalesef yüksek öğretimdeki yanlış kararlar, birçoğunun asıl görevini icra etmesine engel olur. Toplumda şöyle hakim bir kanı vardır; özellikle üniversitede öğretim görevlisinin rolü lise öğretmenliğinden çok farklıdır. Lise öğretmeni eğitimcidir. Öğretim görevlisi ise bir bilim adamıdır. Öncelikli görevi öğrenciyi şekillendirmek, ruhuna dokunmak değil doğruyu araştırma endişesi taşımak olmalıdır. Bu düşünce ne kadar da canavarcadır. Kabul edilemez bir görev tanımı ihtiva eder. Öğretim görevlisinin sadece bilim adamı olması, sadece bilime kendini adamalı anlamlarını içerir. Şayet profesör sadece laboratuvarında, çalışma ofisinde bilimle, buluşla geçinseydi bu iddia doğru olurdu. İşin doğrusu öyle değildir. Üniversite profesörü olmamıza rağmen her ay vezneye uğrayıp maaşımızı alıyoruz. Yılda on iki kez yapılan bu işlem bile profesörü öncelikle bilim adamı olmaktan çıkarıp bir öğretim görevlisi olduğu, öğrenciye dönük bir görevinin olduğu gerçeğini ispata yeter. 
      Öğretim görevlisinin konumunu daha iyi anlamak için üniversiteye ilk adımı atan öğrencinin ruh halini incelemek gerek.
     ...............
      Bahsettiğimiz ruh hali genel hatlarıyla şöyle; ilk haftalarda öğrenci hapisten yeni çıkan bir mahkumun şaşkınlığını yaşar. Olumsuz bir durum yani. Bütün baskılardan kurtuldum duygusu vardır.
    ..............
     İlk zamanlar özgürlük sarhoşluğu geçip gençler kendilerine gelince yalnızlıklarını fark ederler. 
    .............
    .....öğrenciler tamamen yalnızlar. Öğrencilerin önemsedikleri hocalarına ne kadar hayranlık duyduğu, değer verdiği ortadayken öğrencilere sunulan ufacık bir desteğin bile gençlerde yarattığı gücü kullanamıyor olması son derece üzücüdür.  Öğretim görevlisi öğrencilerin geçmişlerini, ailelerini, arzularını, isteklerini, gelecek hayallerini neredeyse hiç bilmez. Cesaretlendirici bir sözün, bir motivasyon cümlesinin hatta arkadaşça bir eleştirinin öğrenciye verdiği destek büyüktür.' s 80, 81, 82

     ' Yüksek öğrenimin yanlışlıklarından, yanlış sınav sisteminden daha fazla bahsetmenin anlamı yok. Bütün sistemi üzerine taşıyan ''mihenk taşını'' keşfetmeniz yeterli. Mihenk taşı bilimin doğasını, bilimsel bakış açısını, araştırmacının gerçek değerini, bilimin genç kuşaklara nasıl aktarılacağını öğretebilmektir.'s85

      'Başarının sırrı amacımıza hizmet edecek güçleri bir araya toplamak ve hedefimiz için faydalı olan her şeyden istifade edebilmektir.' s95
   
       'Kendinden emin, istikameti belli olan insanın hareketten önce tefekküre ihtiyacı olur. Başarıyı getirecek bir hareketin içinde mutlaka derin düşünce de bulunur.' s101

        'İnsan zihnine hakim olabildiğince gerçek kişiliğine kavuşmuş ve kendine ait bir ortam oluşturmuş olacaktır.' s106

        'Psikolojide hiçbir şey yok olmaz. Doğa ince hesap yapan bir muhasebeci gibidir. Görünüşte hiçbir anlam ifade etmeyen eylemlerimiz birike birike yerinden kımıldamayan davranışlara dönüşür. Kendimizi aşmamızda önemli bir iş birlikçi olan ''zaman'' amacımız doğrultusunda çalışmaya zorlanmazsa aleyhimize dönebilir. Çünkü zaman, alışkanlıklar teorisi gereği psikolojimiz üzerinde lehimizde ya da aleyhimizde baskı kurar. Alışkanlıklar sinsi bir şekilde yavaşça ilerler. s116

        'Küçük şeyleri küçümseyen yok olmaya mahkumdür.' Latince bir deyiş, orjinali: 'Qui spernit modica paulatim decidet.' s118

         'Çevreye bağımlı olanın zaman açısından özgür olması mümkün olabilir mi?' s121
    
          '......mutluluk en değerli güç kaynağıdır. Mutlulukla gelen bedensel rahatlık adeta dengeli bir organizmanın zafer şarkısı gibidir. Zihinsel çalışmanın başarısına bu içsel mutluluklar da eklenince tarifi olmayan samimi bir huzura ermek mümkündür..Bu ferah yaşantıyı dileyen herkes elde edebilir. Sadece gerçekten istemek yeterli.' s150

           'Ama şahsen ben bir fikre müdahale etmek, değiştirmek istediğim zaman işe bazı hareketlerimi hayal etmekle, kafamda tasarlamakla başlarım. Çünkü düşüncelerim üzerindeki hakimiyetim kaslarıma hükmedebilmekten geçiyor.' s161
  
          'Michelet'in dediği gibi: Bir fikrin değeri  ilk çıkış anında değil aşkın ısısıyla tomurcuklanıp kalbin gücüyle çiçek açtığı zaman belli olur.' s167
  
          'Kalp atışımızı ne durdurabilir ne de yavaşlatabiliriz. Bir korku anında bağırsaklarımızın neredeyse felce uğramasına engel olamayız. Mesela şehvet anında cinsel sıvıların oluşmasına engel olamazsınız. Kendine hakim olanların ne denli az olduğunu, özgürlüğün ise ancak az sayıda insanın ulaşmaya cesaret edebildiği sebatkar çabanın bir ödülü olduğu fikrini bizden daha iyi bilen olamaz.' s170
  
           'Zekanın görevi ilkel, anarşik duyguları birleştirip, yönlendirmek ve onlara yeni bir ifade imkanı vermektir. Çünkü tüm duygu durumları, istekler doğası gereği belirsizdir, kördür ve neticede güçsüzdür.' s186

              'Zeka kaynaklarımızı ustaca kullanarak geleceğe hükmedebiliriz.' s194

              'Yüzyılımızda hedefimizi dış dünyayı keşfe ayırdık. Bu keşifler şehvet ve arzularımızın kabarmasına ve sonuç olarak da daha fazla endişeye, sarsıntıya ve üzüntüye neden oldu. Çünkü dış dünyayı keşfederken iç dünyamızdan olduk. Asıl önemli olan mutluluk kaynağımız zihni mutlulukları bir kenara bıraktık.' s199

             Dikkatimi çeken kısımların sonuna gelmiş bulunuyoruz.
             Alıntıladığım kısımlardan da anlayacağınız üzere, kitap gerçekten kısa görünmesine rağmen çok kapsayıcı ve işlevsel.
             Herkes okusa, dünya farklı bir yer olur dediklerimden.
             Sizi seviyorum. Neşe ile kalın...


  
          

      

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dualite: İçimdeki Orman

Cesur Yürek

Mavi ve Anka Kuşu